Kayıtlar

Aralık, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

8.BÖLÜM: ZATÜRRE

 Kaan'ların evi, eskiliğinden artık ne renk olduğu belli olmayan bir koltuğun üzerindeyim. Tam olarak "oturuyorum" diyemiyorum. Biri beni bu koltuğun üzerine bırakıp da gitmiş gibi. Biblo gibi duruyorum. Ellerimi nereye koymalı, nereye bakmalı, getirdiği poşetleri açan Firuzan'a kalkıp yardım etmeli mi bilmiyorum. Hava bugün hafif esiyor, Akın da hasta diye içeride oturmaya karar verdik. Akın dışardaki sandalyeleri içeri taşımak için kalktı. Peşinden gidecektim ki "Aman abi otur." diyerek beni bu ait olmadığım koltuğun üzerinde bırakıp gitti. Öyle bir yabancılık hissi ki, köprü altındaki kartonlarım bu oturduğum koltuktan bin kat daha yumuşakmış gibi. Kaan ve Firuzan fısır fısır konuşup gülüşüyorlar. Ne dediklerini duymuyorum. Bağıra bağıra konuşsalar yine de duyamayacak gibiyim. Akın elinde sandalyelerle içeri girdi, masanın etrafına dizdi. Kaan masaya tabakları getirmeye başladı, Akın'ın yanağından bir makas aldı: - Hastalığın geçmedi mi daha abisinin ...

7.BÖLÜM: SELVİ

 Günler geçti. Firuzan köprü altına gelmiyor. Beklediğimden değil de, ne bileyim işte. Son gördüğümde pek iyi değildi, insan merak ediyor. Ben halk kütüphanesinde zaman geçirmeye devam ediyorum. Bazı akşamlar Akın'ın sahildeki grubuyla beraber oturmaya gidiyorum, laklak ediyoruz. Daha doğrusu onlar ediyorlar, ben daha çok dinliyorum. Bunca zaman öyle yalnızdım ki, aslında bir kalabalık içinde olmanın oldukça keyifli olduğunu fark ediyorum. Kalabalıklar içinde görünmez olmanın keyifli olduğunu düşünüyorum. Öylece konuşulanları dinliyorum. Herkes için kafamdan farklı bir kişilik analizi yapıyorum. Bazı söylenenleri aptalca buluyorum, bazı söylenenler doğrularımı tekrar gözden geçirmeme sebep oluyor. Bakış açılarını çok takdir ettiğim insanlar var. Akla mantığa sığmayacak düşünceleri  büyük bir özgüvenle ve ısrarla savunan insanlar da var. Hiçbirine kızmıyorum. Ne de olsa kimini ailesi öyle yetiştirdi, kimi aklını kaçırmamak için birtakım zırvalara sıkı sıkı tutunmak zorunda kald...

6.BÖLÜM: TAHİNLİ ÇÖREK

 -Tevfik Abi bak vallahi inanmıyor gibi bakıyorsun. Yalan mı söyleyeceğim sana ya! -Oğlum niye inanmayayım Allah Allah! Öyle diyorsan öyledir. -Abi öyle diyorsun da bıyık altından güler gibi bir halin var. Bak yalan söylüyorsam iki gözüm önüme aksın. Bir sene boyunca kız her okul çıkışında ta diğer mahalledeki okuldan geliyordu, sırf beni görmek için.  -Filinta gibi delikanlısın Akın, kızlar seni görmeye gelmeyecekti de kimi görmeye gelecekti zaten. -Abi bırak ya sen dalga geçiyorsun benimle, inanmazsan inanma bilen biliyor. -Bana bak, ne oldu sonra bu kıza? Bu kadar aşıkmış madem hani nerede şimdi? -O aşıktı aşık olmasına da, ben yüz vermiyordum ki. Geliyordu uzaktan uzaktan beni izliyordu, konuşmaya da cesaret edemiyordu. Belki de ilk adımı atmayı gururuna yediremiyordu bilmiyorum. Güya kız arkadaşlarını görmeye gelmiş gibi davranıyordu ama biz de dün doğmadık herhalde abi. Bakışlarının keskinliğinden ensem alev alacaktı az daha! -Eşek herif madem kız senden adım bekliyormuş...

5. BÖLÜM: FİRUZAN'IN HİKAYESİ

 -Firuzan, pişt. Firuzan uyan!  Firuzan uykulu sesiyle huysuzca inledi.  -Uyan hadi, çorba saati bitecek.  -Hay çorbasının da saatinin de. Gözlerini ovuşturarak doğruldu.  -Sen de ne öküz adamsın Tevfik. Kaç gün oldu böyle seninle karşılıklı yatalı, insan bir kere de yatağa kahvaltı hazırlayıp getirmez mi? -Daha uykundan uyanamadın, aklın yine de benimle maytap geçmeye çalışıyor. -Hayır yani fena mı olur? O kadar kitap okuyorsun ama hiç romantizmden kendine pay edinememişsin, yazık. -Biliyorsun bana vermezler ikinci çorbayı Firuzan.  Firuzan güldü.  -Ha verseler getireceksin yani. Hiç de demiyorsun ki ortada kahvaltı getirecek yatak mı var sanki. Hadi yürü bakalım. Firuzan'la köprü altından sahile doğru yürüdük. Çorba kuyruğuna girip çorbamızı ve bir dilim ekmeğimizi aldık. Yemek için denizin önündeki kayalıklara oturduk. Ben hızlıca bitirdim. Firuzan'ın da bitirmesini bekliyordum. O denizdeki dalgaları seyrediyordu. Ben de bir gözle dalgaları seyrediy...

4. BÖLÜM: EVSİZ FİLOZOF

 Bu genç delikanlıya karşı inanılmaz bir sempati duydum. Sokakta yeni tanıştığı bir adam için kendi hayatı hakkında bilgiler verirken hali tavrı öyle samimiydi ki. Dükkanı soymak gibi bir niyeti olmadığına inanmıştım. İnanmamak gibi bir seçeneğim yoktu. Öyle sakin, öyle kendinden emin konuşuyordu ki. Yaşına göre fazlasıyla olgundu. Bunda şaşılacak bir şey yok, hayatın şımarmasına izin vermediği çocuklar hep daha erken olgunlaşır. Adı Akın'mış. Akın'ın, Kaan'ın kardeşi olduğunu öğrenmek bana bir umut oldu. Firuzan'a daha rahat ulaşabilirim diye düşündüğüm için değil, beni yine hemen kendi aklınızca yargılamaya kalkıyorsunuz. Eğer Kaan'ın huyu suyu da aynı kardeşi gibiyse Firuzan arkadaşlık etmek için güzel insanlar bulmuş diye düşündüm. Firuzan'ın güvende ve mutlu olduğunu varsaymak bana iyi hissettiriyor. Kabul belki biraz da Firuzan'a bir adım daha yaklaştığım için mutlu olmuş olabilirim.  Akın'a Firuzan'ı tanıyıp tanımadığını sordum. Firuzan ablası...

3.BÖLÜM: MİDEMDEKİ KARA DELİK

 Aklımda hiç bir düşünce olmadan kadının gittiği yöne doğru yürüdüm. Firuzan olup olmadığından hala emin değildim. Köşeyi dönünce ileride koşmaya devam ettiğini gördüm. Bir şeye yetişmeye mi çalışıyordu? Birinden mi kaçıyordu? Arkasından seslenmek mantıklı olur muydu? Peşinden koşan biri olacak mı diye bakındım, kadın artık gözden kaybolmuştu. Daha sonra bir adam göründü, çevresine bakındı. Beni gördü "Hayırdır birader?" dedi. Cevap vermedim, orada öylece dikilmeye devam ettim. "İşine bak, başına bela alma gece gece." dedi. Hareket etmeden yüzüne bakmaya devam ettim. "Fesupanallah" diyerek arkasını dönüp yürüdü. Biraz uzaklaşınca telefonu çaldı, açıp "Elimden kaçtı." dedi. Kaçan kadın Firuzan mıydı? Başına ne tür bir bela almıştı? Bir şeyler yapmalıydım. Onu bulmak için köprü altına doğru gitmeye karar verdim. Kimse yoktu. Onu burada bulacağımı düşünmek zaten aptalca bir fikirdi. Saklanacak daha iyi bir yer bulmuş olmalı. Geri dönerken kaldırımın...

2.BÖLÜM: HATIRALAR VE OLASILIKLAR

 -Hoop! Tevfik'im gel bi çayımı iç. Mahallenin kahvecisi Tufan Abi yıllardır tanır beni. Ne zaman görse çay ısmarlayıp iki lafın belini kırmadan bırakmaz sağ olsun, biraz fazla konuşur onu da artık hoş görürüz. İşte yine sokağın köşesinden döndüğümü görür görmez bana sesleniyor. -İçerim tabii içmez miyim Tufan Abi'm. Yalnız fazla oyalama beni patrondan paparayı yeriz valla. -Hadi oradan hergele, patronmuş. Kaç kere gel yanıma alayım seni dedim de oralı olmadın. Makarayı geç de gel otur bakayım, ne zamandır yoksun ortalıklarda nerelerdesin? -Senin kahvehane cennettir de ben cennette rahat edemem artık abi biliyorsun. Bu başım soğuk kaldırım taşı görmedi mi rahat vermez bana. Nerede olayım burada sokaklarda takılıyorum işte, yok bir yere gittiğim. -Senden ala iflah olmaz çocuk görmedim Tevfik. Buralardasın madem gelsene arada Tufan Abi'nle iki lakırtı etmeye. Merak ettiriyorsun vallahi oğlum kendini. Yok mu yeni olaylar, bir şeyler? Önüme ince belli bardakta sıcak çayı koydu....

1.BÖLÜM: TANIŞMA

Bu sabah da siyah kedinin üstüme zıplamasıyla uyandım. Bu sokağa yerleştiğim ilk zamanlar sokak hayvanları bana karşı oldukça tedirgin yaklaşıyordu. Siz de evinizi biriyle paylaşacak olsaydınız onu önceden çok iyi tanıdığınıza emin olmak isterdiniz elbet. Bu yüzden onların beni tanımalarına uysalca müsaade ettim. Onlara bir zararımın olmayacağından, tek isteğimin yanlarına kıvrılıp yatmak olduğundan emin olduklarında tedirgin halleri sona erdi. Hatta son zamanlarda iyice sırnaşık oldular dahi diyebilirim. Özellikle şu edepsiz siyah kedi.  Her sabah olduğu gibi belediyenin dağıttığı çorbadan almak üzere yola çıktım.  - Yahu kadın kendim için değil, annem için almam gerekiyor dedim ya!  - Bakın herkese yalnızca bir bardak verebilirim. Bana verilen talimat böyle, lütfen beni daha fazla zora sokmayın.  - Yardım gönüllüsüymüş, kıçımın gönüllüsü! Hepinizin yalnızca vicdanlarınızı rahatlatmak için burada olduğunu bilmiyor muyum sanıyorsunuz? Hiçbir şeye yardım ettiğiniz fal...