4. BÖLÜM: EVSİZ FİLOZOF
Bu genç delikanlıya karşı inanılmaz bir sempati duydum. Sokakta yeni tanıştığı bir adam için kendi hayatı hakkında bilgiler verirken hali tavrı öyle samimiydi ki. Dükkanı soymak gibi bir niyeti olmadığına inanmıştım. İnanmamak gibi bir seçeneğim yoktu. Öyle sakin, öyle kendinden emin konuşuyordu ki. Yaşına göre fazlasıyla olgundu. Bunda şaşılacak bir şey yok, hayatın şımarmasına izin vermediği çocuklar hep daha erken olgunlaşır. Adı Akın'mış. Akın'ın, Kaan'ın kardeşi olduğunu öğrenmek bana bir umut oldu. Firuzan'a daha rahat ulaşabilirim diye düşündüğüm için değil, beni yine hemen kendi aklınızca yargılamaya kalkıyorsunuz. Eğer Kaan'ın huyu suyu da aynı kardeşi gibiyse Firuzan arkadaşlık etmek için güzel insanlar bulmuş diye düşündüm. Firuzan'ın güvende ve mutlu olduğunu varsaymak bana iyi hissettiriyor. Kabul belki biraz da Firuzan'a bir adım daha yaklaştığım için mutlu olmuş olabilirim.
Akın'a Firuzan'ı tanıyıp tanımadığını sordum. Firuzan ablasıyla yakın bir zamanda kaderin tatlı bir tesadüfüyle tanıştıklarını söyledi. Tanışma hikayelerini anlatmadı. Ben de fazla hevesli gözükmemek için detayları soramadım.
- Sen nereden tanıyorsun abi Firuzan Abla'yı?
- Aynı mahallede sokakta kalan insanlar olarak elbette öyle ya da böyle yolumuz denk düşecekti. Pek tatlı bir tanışma hikayemiz yok ama sonradan başardık arkadaş olmayı. Sen de bilirsin işte, Firuzan ablan anlaşması pek kolay insan değildir.
- Allah allah, aynı kişiden bahsettiğimize emin misin abi? Firuzan Abla dünyalar tatlısı bir insandır.
Kaşlarımı çattım. Aynı mahallede iki tane evsiz Firuzan bulunmadığından oldukça emindim. Firuzan'ın huysuzluğunun sadece bana karşı olma ihtimali canımı sıktı. Bir yandan da mantıklıydı. Sokakta rastgele denk geldiği bir adama karşı davranışları ve on altı yaşındaki bir çocuğa karşı olan davranışları arasında elbette fark olacaktı. Akın'a neden huysuz davransın ki, çocukla çocuk olmanın anlamı yok. Hoş, bu çocuğun pek çocuk bir yanı da yok ya orası ayrı. Kafamda bunlara bir mantık oturtuyor olsam da yine de alınmış hissediyordum. Mantığım ve duygularım birbirine örtüşmüyordu. İçimde var olan bu dengesizlik hoşuma gitmiyordu. İnsan bazen ne kadar olgun düşüncelere sahip olsa da duyguları mantığının olgunluğuna ayak uyduramıyor. Şu halime bakın, kaç yaşında kimsesiz bir adam karşınıza geçmiş size duygularından bahsediyor. Senin duygularını kim ne yapsın be adam, hala duygulara sahip olmaya hakkın var mı sandın? Ne deseniz haklısınız. Fakat Firuzan bu gece Kaan'a da oldukça cana yakın davranmıştı. Hadi Akın çocuk deyip onu hoş görelim. Kaan neden benden daha çok hoşgörüyü hak ediyor? Sanırım içten içe bunun cevabını da biliyor gibiyim. Sakın ha bana "Hangi akla hizmet insanlardan saygı ve hoşgörü bekliyorsun, sen bunları kendi kendine göstermeyi bile artık lüzumsuz bulmuyor muydun?" demeyin. Bunları duymak istemiyorum. Henüz bu konularda kendi içimi kazıp cevaplarla yüzleşmeye hazır hissetmiyorum. Bırakalım soru işaretleri olarak kalsınlar, zararı yok.
Ben böyle kafamın içinde kendimle hesaplaşırken Akın araya girdi:
-Abi, muhtemelen şu an Firuzan Abla'yla abim beraberlerdir. Ben de yanlarına gideceğim. Gelmek ister misin sen de?
Yanlarına gidip ne yapacaktım. Kaan'ı tanımıyorum. Firuzan'ın beni görünce ne tarz bir davranış sergileyeceğinden emin değilim. Bu insanlarla konuşacak neyim var ki.
-Abi, sorum sadece nezaket amaçlıydı. Yapacak başka bir işin yok, değil mi? Yenge az önce seni sokağa attığına göre (ağzının kenarıyla sırıttı) Gel hadi, bizden çok sıkılırsan kalkar gidersin sonra. Gönül koymayız.
-Estağfurullah sizden niye sıkılayım Akın?
-Eyvallah abi, eyvallah.
*
Akın'la biraz yürüdükten sonra bir evin önüne masa sandalye atmış, bir varilin içinde yanan ateşle ellerini ısıtarak sohbet eden Kaan ve Firuzan göründü. Akın neşeyle bağırdı:
-Selamlar, sizlere dostunuzu getirdim.
Eliyle beni takdim etti. Ben ağacın üstünden gördüğüm kadarıyla Kaan'ın çehresine hakim olsam da Kaan elbette beni görmemişti. Kaşlarını çatıp beni süzdü:
- Dostumuz?
Oluşan iki saniyelik gerginlikte buz kesildim. İşte şimdi hain ortaya çıkacak, soğuk bakışlarla def edecekler bu yabancıyı buradan.
-Oo, evsiz filozof! Bugün senden kurtuluş yok galiba ha?
Firuzan tek cümlesiyle korkularımı dağıttı. Bu güler yüzlü karşılaması göğsümden koca bir öküzü kaldırdı. İki saniye önceki endişelerimi gizlemeye çalışarak karşılık verdim.
-Biraz öyle oldu değil mi, müsaade ederseniz...
Firuzan ayağa kalktı:
-Kaan, Tevfik. Tevfik, Kaan. Gel bakalım Tevfik(kendi sandalyesini işaret etti) Misafire pek alışık değilizdir aman misafirperverliğimizi yargılama.
Firuzan'ın sandalyesine oturmaktan utandım.
-Otursaydın Firuzan.
Firuzan evin içine girdi, elinde sandalyeyle geri döndü:
-Tevfik benim köprü altında tanıştığım bir dostumdur.
Dostuymuşum.
-Çok ilginç adamdır. Orhan Veli tutkunu. Evsiz filozof diyorsam şaka değil.
Akın seri bir hareketle Firuzan'ın elinden sandalyeyi kapıp ateşin yanına yerleştirdi. Firuzan Akın'la ironik bir sesle dalga geçti:
-Aman yetiştin Akın, kollarım kopardı yoksa.
Akın Firuzan'ın dalgasını duymazdan geldi:
-Tevfik Abi kimin tutkunuymuş anlamadım abla?
-Şiir, yavrum. Şiir tutkunu adam. Tanıdığınız hiç bir evsizle Tevfik'i bir tutmayın. Gece yarısı, köprü altında benimle ilk karşılaştığı gün hanımefendi demişti bana. Yemin olsun başkasıyla mı konuşuyor diye dönüp arkama bakacaktım.
Firuzan'ın üstünde inanılmaz bir neşe vardı. Onu böyle neşeli ve konuşkan görmek tuhaftı. Mutlu olduğunu görmekten daha çok hoşlanırım zannetmiştim. Bana karşı sürekli taktığı o soğuk maskesini çıkarmasını istemiyor muydum durmadan? Fakat şu an gördüğüm de bir başka maskeden daha fazlası değildi. Bunu burada anlayan tek kişi ben miydim sahiden? Yarım saat önce peşinde iri yarı bir adam koşturuyordu bu kadının. Can havliyle ağaç tepelerinde geziyordu. Şimdi nasıl böyle rahat rahat şakalar yapabilir? Bir panik halinin göstergesi miydi bu aşırı neşe? O adama izini kaybettirememiş olsa kim bilir ne olacaktı. Tehlike tamamen geçmiş olamazdı. Firuzan'a bunu sormak istiyordum ama bu olayı kardeşlerden saklıyor olabilme ihtimaline karşı ağzımı açmamam gerektiğini biliyordum. Haberleri olsaydı onlar da böyle hiçbir şey yokmuş gibi oturup şakalar yapabilirler miydi? Burada aklı başında tek kişi ben miyim? Yoksa böyle olaylar yaşamaya çok mu alışmışlar? Bunu Firuzan'a sorabilmem için baş başa kalmamız gerekiyordu, böyle bir ihtimal yok gibi gözüküyordu.
Firuzan ve Akın neşeli şekilde sohbet ederlerken Kaan sessizliğini koruyordu. Arada keskin gözlerle beni süzüyordu. Ben de çekingen şekilde bakışlarına karşılık veriyordum. Bir anda çıkagelmiş bu adamın evinin önüne oturuvermiştim. Bakışlarını yargılamaya hakkım yoktu. Eliyle dizlerine vurup bana döndü:
-Ee Tevfik kardeş, tanıştığımıza çok memnun olduk da siz Akın'la nasıl tanıştınız orasını atladık.
Akın hızlıca kafasını bana çevirdi. Bakışlarındaki ince korkuyu sezdim, kahvehane mevzusunu anlatmamam gerektiğini anladım. Ki Akın'ın korkusu bir yana dursun, bu mevzuya girsem içinden çıkamazdık. Ne Firuzan'ın birinden kaçtığını görüp de peşinden gittiğimi anlatabilirdim, ne de yengenin beni kapı dışarı edişiyle nasıl rezil rüsva olduğumu.
-Delikanlı sahil kenarında sigara içiyordu. Ben de ondan çakmak istedim. Bir çakmak oldu sana karşılıklı tanışma, dertleşme. Muhabbet koyulaştı derken ortak tanıdıklarımız olduğunu fark ettik.
Kaan bu hikayenin zırvalığını fark etmiş gibiydi. Tek kaşını kaldırdı:
-On altı yaşında bir çocuğun sigara içmesini normal karşılıyorsun, bir de gidip karşılıklı tüttürüyorsun öyle mi?
Firuzan alaycı gülüşüyle araya girdi:
-Sigara içmesine gelene kadar anormal karşılanacak daha öncelikli şeyler yok mu sence?
Kaan Firuzan'a sert bir bakış attı. Firuzan Kaan'ın gözlerinin içine bakarak kaşlarını kaldırdı, başını yana doğru eğdi. Kendinden emin ve tehditkar gözüküyordu. Gerçek Firuzan'ı şimdi görebiliyor gibi hissettim.
-Eminim ki sokakta gördüğüm kimsenin normal olup olmadığına karar vermek bana düşmeyecektir. Ne yapacaktım yani, Akın'a sigara içmemesi için abi nasihati verip beni ciddiye almasını mı bekleyecektim?
-Ciddiye alınmayacak bir adamsın yani öyle mi?
Akın araya girdi:
-Abi, Tevfik Abi'yle sohbet ettik birbirimizi sevdik. Baktım sizi de tanıyor, sohbeti beraber devam ettirelim diye aldım buraya kadar getirdim. Ne diye adamın üstüne gidip beni mahcup ediyorsun?
-Seni mahcup edecek bir şey yapmıyorum ben abiciğim. Kimsenin üstüne gittiğim de yok. Madem birbirimizi tanımaya çalışıyoruz ben de soruyorum işte. Kimdir bu Tevfik? Ne iş yapar? Neden ciddiye alınmayacak bir adam olduğunu iddia ediyor?
-Ağzımdan ciddiye alınmayacak bir adam olduğum gibi bir laf çıkmadı. Takdir edersin ki neyin ne olduğunu görmek çok zor değil. Akın aklı başında bir çocuk, bir kere sohbet etmekle anlaşılıyor bu. Eminim ki sigara içmenin çok sağlıklı olduğunu zannetmiyordur. Sokakta gördüğü rastgele bir adam ona 'Aman yavrum bu yaşta neden sigara içiyorsun, ciğerlerine yazık.' dedi diye bir anda aydınlanmayacak, sigara paketini denize atmayacaktır.
Kaan beni hoşnutsuz bir suratla dinledikten sonra burnundan soluyarak güldü:
-İşsizsin değil mi?
Bozuntuya vermedim. Bu beni aşağılayıp utandırabileceği bir şey değildi.
-İşsizim evet.
-E ayarlayalım sana da bir kağıt arabası Tevfik. Sapasağlam adamsın. Senin gibi adamın işsiz güçsüz gezmesi ayıptır.
Firuzan ayağa kalktı, kolumdan tutarak beni de kaldırdı.
-Ortalığı karıştırmaya çalışmaktan başka yaptığın bir şey yok Kaan. Bize müsaade artık. Aklını başına aldığında tekrar görüşürüz. Kendine dikkat et Akın.
-Kalmayacak mıydın Firuzan Abla?
-Kalmayacağım güzelim. Eve kendiniz anca sığıyorsunuz zaten. Beni düşünme, iyi geceler.
Ne Kaan ne de Akın bir karşılık verebildiler. Firuzan'a karşı çıkabilecek durumda değildim. Çoktan koluma girmiş beni sürüklüyordu. Kardeşlere tanıştığımıza memnun olduğumu söyledim ve iyi geceler diledim. Firuzan'la bir süre sessizce yürüdük. Sonradan bana döndü:
-Kağıt toplama işini istemezdin değil mi, önünü kapatmış olmayayım?
Güldüm.
-İstemezdim Firuzan.
Firuzan da güldü. Ona daha önce hiç anlatmamış olmama rağmen, bile isteye işsiz ve evsiz olduğumu anlıyor gibiydi. Bir süre sonra artık kolumda olmasının bir anlamı olmadığını fark ederek benden uzaklaştı. Fark etmemiş olmasını dilerdim.
-Firuzan, bugün neler olduğunu bana açıklayacak mısın?
-Kaan seni kıskandı, huysuzluk etti. Açıklanacak bir şey yok.
-Kaan'dan bahsetmiyorum. Kimden kaçıyordun?
Kaan beni kıskanmış. Kaan beni neden kıskansın?
-Of Tevfik, inan ki çok karışık mesele.
-Çocukların yanında konuyu bilerek açmadım. Belki onların bilmesini istemiyorsundur diye. Başın beladaysa bunu bana anlat lütfen. Ben de ona göre hareket ederim.
Firuzan gülümsedi. Çocukların yanında patavatsızlık yapmadığım için benden memnun kaldığını düşündüm.
-Aslında başımdaki mevzulardan haberleri var. Yine de bugün peşime takıldıklarını anlatmadım. Anlatsam ne olacak? Erkeklik duyguları kabaracak, beni korumaya çalışacaklar, üstüme titreyecekler. Beni koruyabilecekleri bir durum değil bu. Akın bile yaşına başına bakmadan beni korumaya kalkıyor. Kendimi koruyabileceğime inanmıyorlar. Sırf kadınım diye. Hoşlanmıyorum bu tavırlarından, boğuluyorum. Engelleyemiyorum da. Onlardan uzaklaşmak da istemiyorum. Gülüp eğlenebiliyoruz çünkü. Başka nereden bulacağım böyle gülüp eğlenecek dostları? Kaan'ın bugün sana huysuz davrandığına bakma. İyi çocuktur o da. Sana hemen alışamaması normal. Alışmak zorunda da değil, istemezsen görüşmezsin bir daha.
-Kızmadım ona. Anlayabiliyorum onu. Bir daha görüşmekten çekinmem.
-Akıllı adamsın Tevfik. Beni boğan bu erkeklik duygularına sahip değilsin.
İyi bir şey mi söylüyordu şimdi?
-Başka bir adam olsa Kaan'ın iğneleyici laflarının karşısında sinir küpü olur, ortalığı yerle bir ederdi. Sen aklı başındasın. Karşındaki kişinin kafasında neler döndüğünü anlayabiliyorsun, sinirlerine hakim olabiliyorsun.
-Bugün olanları bana açıklamamak için mi beni övüyorsun şu anda? Konuyu değiştirmek için bir taktik mi bu?
Firuzan güldü.
-Söz anlatacağım Tevfik ama artık çok uykum var. Sabah olsun anlatacağım.
Köprü altına varmıştık. O gazete ve kartonlarının olduğu yere kendini attı, ben de kaldırımın karşısına geçip kendi kartonlarıma uzandım. Arkamdan heyecanla bağırdı:
-Aa! Sen bana kalacak yerim var demiştin bugün. Ben yine kolundan tutup buraya getirdim seni.
-Merak etme Firuzan. Oradan çoktan kovulmuştum zaten.
Firuzan kahkaha attı:
-Elbette kovulmuştun.
Yorumlar
Yorum Gönder