3.BÖLÜM: MİDEMDEKİ KARA DELİK
Aklımda hiç bir düşünce olmadan kadının gittiği yöne doğru yürüdüm. Firuzan olup olmadığından hala emin değildim. Köşeyi dönünce ileride koşmaya devam ettiğini gördüm. Bir şeye yetişmeye mi çalışıyordu? Birinden mi kaçıyordu? Arkasından seslenmek mantıklı olur muydu? Peşinden koşan biri olacak mı diye bakındım, kadın artık gözden kaybolmuştu. Daha sonra bir adam göründü, çevresine bakındı. Beni gördü "Hayırdır birader?" dedi. Cevap vermedim, orada öylece dikilmeye devam ettim. "İşine bak, başına bela alma gece gece." dedi. Hareket etmeden yüzüne bakmaya devam ettim. "Fesupanallah" diyerek arkasını dönüp yürüdü. Biraz uzaklaşınca telefonu çaldı, açıp "Elimden kaçtı." dedi.
Kaçan kadın Firuzan mıydı? Başına ne tür bir bela almıştı? Bir şeyler yapmalıydım. Onu bulmak için köprü altına doğru gitmeye karar verdim. Kimse yoktu. Onu burada bulacağımı düşünmek zaten aptalca bir fikirdi. Saklanacak daha iyi bir yer bulmuş olmalı. Geri dönerken kaldırımın yanındaki ağacın tepesinden bir ses geldi:
-Pişt evsiz filozof, sen misin?
Başımı yukarı kaldırdım, Firuzan ağacın tepesine çıkmış dalın üstünde dikiliyor.
-Firuzan, seni yerde ararken gökte buldum!
-Ne diye arıyorsun beni?
-Birinden kaçtığını gördüm. Endişelenip seni bulmaya çıktım. Peşindeki adam seni aramayı bırakıp geri döndü korkma, in hadi.
-Nasıl güveneyim sana? Adamın şu köşede beni beklemediğini kanıtlayabilir misin?
-Adam burada olsa niye in diyeyim Firuzan, manyak mıyım ben? İlk bana sen seslendin ya. Madem güvenmiyorsun çıkarmasaydın sesini.
Aslında bana güvendiğini biliyordum. Kendini güvenceye almak için beni sınıyordu sadece.
-Kedi gibi çıkmışsın ağacın tepesine. Bütün gece orada öyle duramazsın herhalde. Gel, güvenli bir yerim var bu gece. Gidelim beraber. Bulamaz kimse seni orada.
-Neresiymiş güvenli yerin?
-Şu durumda fark eder mi Firuzan Allah aşkına.
-Yok sen git güvenli yerinde mışıl mışıl uyu. Ben iyiyim burada. Temiz hava alıyorum bak mis gibi.
Firuzan'ın inadı beni sinirlendirmeye başladı.
-Bak adamın mekanını kapı baca açık bıraktım koştum geldim. Dönmem lazım. İn hadi söyletme beni.
-Bana ne ulan el alemin mekanının kapısından bacasından. Gitmen gerekiyorsa yürü git. İyiyim ben dedim.
Uzaktan adım sesleri gelmeye başladı. Firuzan aceleyle bana elini uzattı:
-Tırman çabuk!
Ne olduğunun farkına bile varmadan kendimi ağacın tepesinde buldum. Adım seslerinin sahibinin kağıt arabasıyla gezen genç bir adam olduğu ortaya çıktı. Firuzan "Aman Kaan'mış ya!" dedi. "Kaan'mış." diye tekrar ettim. Kaan'ın kim olduğuna dair bir fikrim yoktu. Firuzan birden birden aşağı, Kaan'ın önüne atladı. Kaan ani refleksle "Anasını avradını!" demiş bulundu. "Firu aklımı çıkardın!" diye ekledi. Firuzan kağıt arabasının içine atladı "Bas gaza arabacı, buralardan uzaklaşmamız lazım." dedi. Kaan gülümsedi, hiç soru sormadan ıslık çalarak yoluna devam etti. Uzaklaşırlarken Firuzan bana doğru dönüp el salladı. Midemi yakan bu hissin ortada bırakılmaktan mı yoksa bir Kaan edememiş olmaktan mı kaynaklandığını ayırt etmeye çalıştım. "Firuzan çok güzel isim, Firu diye kısaltmanın ne anlamı var ki?" diye düşündüm.
*
Kahvehaneye geri döndüğümde içeride Tufan Abi'nin eşiyle karşılaştım. Beni görünce "Tevfik, Tevfik..." diyerek iç geçirdi. Ne diyeceğimi bilemedim. Yaptığı yaramazlığı annesi yakalamış bir çocuk gibiydim.
-Dükkanda telefondan izleyebildiğimiz güvenlik kameraları var. Tufan Abi'n bu gece dükkanda kalmana izin verdiğini söylediğinden beri içim rahat değildi ben de dükkanı izledim. Sana güvenmediğimi söylemekte çekinmeyeceğim. Haksız olmadığımı kanıtladın ne de olsa. Dükkanı böylece açık bırakıp nereye gidiyorsun Tevfik? İçeriden çingene çocuklarını kovaladığımdan haberin var mı? Ya daha fenası olsaydı? Kasa soyulsaydı nasıl bakacaktın Tufan Abi'nin yüzüne, bunları hiç düşünüyor musun?
-Yenge ne desen haklısın ama bir kadının tehlikede olduğunu gördüm. İnsanlık namına dükkan falan düşünmeden onu kurtarmaya gidiverdim.
-Sana mı kaldı elin kadınını kurtarmak? Kim bilir hangi genel evin malıydı gördüğün! Hem sen neyine güveniyorsun da kahraman olmaya kalkıyorsun? Götünden bıçaklayıp sokağın köşesine atarlar seni, cesedini buldukları zaman da bu adamı tanıyan var mıydı diye sokak sokak dolaşmak zorunda kalırlar.
Gözüm karardı, dengemi kaybediyor gibi hissettim. Tek istediğim oradan çekip gitmekti. Gözümde canlanan kimsesizler mezarlığında, üstünde "sokakta ölü bulunan adam" yazılı kendi mezar taşımla başa çıkamıyordum. Adımlarım geri geri gitti. Nurhan Yenge kapıyı dışarıdan kilitledi. "Tufan Abi'ne sabah erkenden kapımızı çalıp anahtarı bana verdiğini ve her şey için teşekkür edip gittiğini söyleyeceğim. Bunca yıllık tanışlığınızın hatırına şimdilik bu rezilliği onun kulağına götürmeyeceğim. Gözüm bir daha seni buralarda görmesin." dedi.
Bilinçsizce arkamı dönüp yürüdüm. Firuzan'ın beni bırakıp gitmesiyle midemde oluşan boşluk şimdi daha da büyümüş, bedenime sığmayan bir kara delik olmuştu sanki. Sokağın köşesinden dönünce karşıma duvara yaslanmış sigara içmekte olan on beş on altı yaşlarında bir çocuk çıktı. "Çingene falan olduğumuz yok be abi, yenge de amma abartıyor." dedi.
- Sen miydin lan içeriden kovaladım dediği hergele?
-Abi hiddetlenme hemen. Biz çocuklarla sokaktan geçiyorduk baktık gecenin bu saatinde dükkanın kapılar açık, etrafta da kimse gözükmüyor. Bir işkillendik yani. Dedik burada sıkıntı bir durum olmasın. İçeriye hırsız mırsız girmiştir başka bir şey olmuştur Allah muhafaza abi. Dedik beyler burada kaç tane delikanlıyız, varsa sıkıntılı bir durum elimizden gelir bir şeyler icabında girdik içeri.
-Oğlum gece gece ne masallar okuyorsun bana ayaküstü? Baktınız kapı açık, kimse de gözükmüyor daldınız içeri tabii.
-Abi bak vallahi saygımı bozmayayım diyorum ama çok pis ithamlarda bulunuyorsun. Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım (sesini alçaltarak) biz bu dükkanı soymaya gelmiş olsaydık soyardık abi. Yenge çizgili pijamasıyla bize kış dedi diye korkmazdık, kaçmazdık yani anladın mı? Sokağın çocuklarıyız biz. Bizim korkumuz bir cenabı hakkadır. Bak ben bu dükkanı bugün soyardım, yaşım on sekizin altında. Bana hiçbir şey olmazdı abi. O yüzden böyle sevimsiz suçlamalarla benim üstüme gelme, seninle papaz olmayalım.
-Ne demekmiş öyle sokağın çocuklarıyız biz? Senin yok mu kalacak yerin? Yoksa yaşının avantajını kullan oğlum, vardır illaki devletin seni alacağı bir çatısı. Böyle serseri gibi sokaklarda dolaşmakla olmaz.
-Abi kalacak evim var Allah'ıma çok şükür. Kulübeden hallicedir falan ama yuvadır yani sonuçta.
Biten sigarasını yere atıp ayağıyla söndürdü. Kaldırıma oturup sigara paketinden bir dal daha çıkarıp dudaklarının arasına koydu. Bir tane de bana uzattı, aldım. Ben de yanına çöküverdim.
-Şimdi diyeceksin madem evin var bu saatte sokaklarda işin ne diye. Bizim ev anlayışı öyle memur çocuklarının ev anlayışına benzemez ki abi. (çakmağını bana uzattı) Bizim ev bir çatıdan bir döşekten ibarettir esasında. Eve bir uyumak için gireriz. Başka yapacak bir şey yok ki. Ne yapalım evde abimle oturup bön bön birbirimizin suratına mı bakalım. Hayır genciz de, kanımız kaynıyor. Sokakta arkadaşlarla geziyoruz eğleniyoruz. Kimseye bir zararımız yok, öyle dediğin gibi serserilik bir tarafımız yok yani.
-Ee, iyi hoş sokaklarda gezin eğlenin. Sonrası ne olacak, nereye kadar böyle eğlence peşinde koşacaksın? Gitmiyor musun okula falan?
-Okulu (derin bir iç çekti, söyleyeceği şeyleri kafasında toparlıyor gibi bir müddet sessiz kaldı) Okulu bıraktım ben abi. Derslerim zaten çok iyi değildi, hocalar bile benden ümidi kesmişti. Aslında belki bir kişiden bile destek görmüş olsam benim okumaya hevesim vardı da abi, olmadı yani. Bir dönem çok hırs yaptım notları düzeltir gibi oldum. Hocalar bana biraz yardım etse geçerdim sınıfı. Ama işte sağ olsunlar pek hoşlanmıyorlardı benden. Ha hakları var benim de okulda yaptığım haylazlıklar vardı tabii. Ama diğer öğrencilere verdikleri gibi bana da yüksek performans notu verselerdi geçecektim sınıfı. Vermediler. Abim de okuyup büyük adam mı olacaksın siktir et dedi. Ettik biz de ne yapalım. Zaten paraya da ihtiyacımız vardı. Böylesi daha iyi herhalde.
-Çalışıyor musun yani?
-Evet abi, sokaklarda kağıt topluyorum işte. Hem arkadaşlarla sokak sokak gezebiliyorum hem evime ekmeğimi götürüyorum. O açıdan kıyak iş yani. Abim de aynı. Beraber geçiniyoruz bir şekilde, hayat akıp gidiyor. Akışa katılmak lazım bir yerinden. Sen beni böyle sorguya tuttun da abi, hoş benim de anlatasım varmış, sen de kahvehanede yatıyormuşsun yani duyduk yengenin dediklerini. Halinden tipinden de belli başka kalacak yerin yok. Sen kapı gibi adamsın ne oldu da sokaklarda kaldın böyle? Vallahi sana bunu yapan hayat bize neler yapmaz.
-Delikanlı inan ki çok uzun hikaye. Orasını elbet konuşuruz da, abinle kağıt topladığını söyledin bak aklıma takıldı. Senin bu abinin adı Kaan olmasın?
-Hey gidi fındık içi kadar dünyanın haline bak (heyecanla ellerini çırptı) Abimin arkadaşı çıktın. Adım ney demiştin abi?
-Arkadaş demeyelim de, uzaktan bir tanışıklık diyelim. Tevfik ben.
Yorumlar
Yorum Gönder