Kayıtlar

10.BÖLÜM: BENİ AYAKTA TUTAN GÖZLERİN

 -Tevfik bahçedeki masa iki kivili oralet bekliyor.  Tufan Abi'nin emriyle iki çay bardağı kapıp oraletleri hazırlıyorum, bahçedeki masaya götürüyorum. -Buyurun afiyet olsun. -Eyvallah kardeşim. Elimde tepsiyle tezgahın başına geri dönüyorum. Tufan Abi önlüğünü masaya bırakıp omzumu kavrıyor: -Bu saatten sonra daha gelen olmaz, sen bulaşıkları halledip çıkabilirsin. Ben de şu Davut Abi'ne tavlada bir boyunun ölçüsünü vereyim de, kapatırım dükkanı sonra.  Tezgahın arkasına geçiyorum, bulaşıkları yıkarken Davut Abi'nin kısık sesle Tufan Abi'ye "Senin yeni eleman çırak olmak için biraz fazla yaşlı sanki ha Tufan'ım?" dediğini duyuyorum. Sohbetin devamını dinlemiyorum. Bardakları köpürtmeye devam ediyorum.  Bulaşıkları bitirince Selvi'nin dükkanının yolunu tutuyorum. Elimde Akın'ın aldığı şiir kitabıyla beni görünce Selvi hayal kırıklığı dolu gözleriyle bakıyor bana. -Neden Akın kendisi gelmedi Tevfik Abi? -Akın'ın artık dinlenmeye ihtiyacı var Sel...

9.BÖLÜM: MADALYONUN ÖTEKİ YÜZÜ

 -Firuzan, daha ne kadar böyle bekleyeceğiz? Gözlerimi diktiğim kaldırım taşından kafamı kaldırarak Tevfik'in yüzüne baktım. Gözleri kan çanağına dönmüştü. -Uykun geldiyse uyu Tevfik. Kim dedi sana benimle birlikte bekle diye? -Yok uykum geldi diye demiyorum da saatlerdir böyle sustuk kaldık. Kaldırım da soğuk. Güneş doğdu doğacak, bugün gelmeyecekler belli ki. Sen de daha fazla burada böyle oturmasan mı artık? -Nerede bekleyeyim Tevfik? Beni Darülaceze'nin kapısından içeri bir daha sokmazlar. Her yeri alt üst ettim, herkesin ağzına sıçtım. Kaan'lara da gidemem. Onların kendi dertleri yetmezmiş gibi bir de benim babamla uğraşmasınlar. Akın da hasta haliyle yine delikanlı adam rollerine girecek, hiç çekemem inan ki. Gelecekler ama bak gör. Yaşlı başlı kadınla ne işleri olur o soysuzların? İllaki benim için gelecekler.  Tevfik'le oturduk yıllardır kaçtığım adamların yolunu gözlüyoruz gecenin köründen beri. Çünkü ben arayıp da babamı bulamam. Elimde ne adresi var ne başka ...

8.BÖLÜM: ZATÜRRE

 Kaan'ların evi, eskiliğinden artık ne renk olduğu belli olmayan bir koltuğun üzerindeyim. Tam olarak "oturuyorum" diyemiyorum. Biri beni bu koltuğun üzerine bırakıp da gitmiş gibi. Biblo gibi duruyorum. Ellerimi nereye koymalı, nereye bakmalı, getirdiği poşetleri açan Firuzan'a kalkıp yardım etmeli mi bilmiyorum. Hava bugün hafif esiyor, Akın da hasta diye içeride oturmaya karar verdik. Akın dışardaki sandalyeleri içeri taşımak için kalktı. Peşinden gidecektim ki "Aman abi otur." diyerek beni bu ait olmadığım koltuğun üzerinde bırakıp gitti. Öyle bir yabancılık hissi ki, köprü altındaki kartonlarım bu oturduğum koltuktan bin kat daha yumuşakmış gibi. Kaan ve Firuzan fısır fısır konuşup gülüşüyorlar. Ne dediklerini duymuyorum. Bağıra bağıra konuşsalar yine de duyamayacak gibiyim. Akın elinde sandalyelerle içeri girdi, masanın etrafına dizdi. Kaan masaya tabakları getirmeye başladı, Akın'ın yanağından bir makas aldı: - Hastalığın geçmedi mi daha abisinin ...

7.BÖLÜM: SELVİ

 Günler geçti. Firuzan köprü altına gelmiyor. Beklediğimden değil de, ne bileyim işte. Son gördüğümde pek iyi değildi, insan merak ediyor. Ben halk kütüphanesinde zaman geçirmeye devam ediyorum. Bazı akşamlar Akın'ın sahildeki grubuyla beraber oturmaya gidiyorum, laklak ediyoruz. Daha doğrusu onlar ediyorlar, ben daha çok dinliyorum. Bunca zaman öyle yalnızdım ki, aslında bir kalabalık içinde olmanın oldukça keyifli olduğunu fark ediyorum. Kalabalıklar içinde görünmez olmanın keyifli olduğunu düşünüyorum. Öylece konuşulanları dinliyorum. Herkes için kafamdan farklı bir kişilik analizi yapıyorum. Bazı söylenenleri aptalca buluyorum, bazı söylenenler doğrularımı tekrar gözden geçirmeme sebep oluyor. Bakış açılarını çok takdir ettiğim insanlar var. Akla mantığa sığmayacak düşünceleri  büyük bir özgüvenle ve ısrarla savunan insanlar da var. Hiçbirine kızmıyorum. Ne de olsa kimini ailesi öyle yetiştirdi, kimi aklını kaçırmamak için birtakım zırvalara sıkı sıkı tutunmak zorunda kald...

6.BÖLÜM: TAHİNLİ ÇÖREK

 -Tevfik Abi bak vallahi inanmıyor gibi bakıyorsun. Yalan mı söyleyeceğim sana ya! -Oğlum niye inanmayayım Allah Allah! Öyle diyorsan öyledir. -Abi öyle diyorsun da bıyık altından güler gibi bir halin var. Bak yalan söylüyorsam iki gözüm önüme aksın. Bir sene boyunca kız her okul çıkışında ta diğer mahalledeki okuldan geliyordu, sırf beni görmek için.  -Filinta gibi delikanlısın Akın, kızlar seni görmeye gelmeyecekti de kimi görmeye gelecekti zaten. -Abi bırak ya sen dalga geçiyorsun benimle, inanmazsan inanma bilen biliyor. -Bana bak, ne oldu sonra bu kıza? Bu kadar aşıkmış madem hani nerede şimdi? -O aşıktı aşık olmasına da, ben yüz vermiyordum ki. Geliyordu uzaktan uzaktan beni izliyordu, konuşmaya da cesaret edemiyordu. Belki de ilk adımı atmayı gururuna yediremiyordu bilmiyorum. Güya kız arkadaşlarını görmeye gelmiş gibi davranıyordu ama biz de dün doğmadık herhalde abi. Bakışlarının keskinliğinden ensem alev alacaktı az daha! -Eşek herif madem kız senden adım bekliyormuş...

5. BÖLÜM: FİRUZAN'IN HİKAYESİ

 -Firuzan, pişt. Firuzan uyan!  Firuzan uykulu sesiyle huysuzca inledi.  -Uyan hadi, çorba saati bitecek.  -Hay çorbasının da saatinin de. Gözlerini ovuşturarak doğruldu.  -Sen de ne öküz adamsın Tevfik. Kaç gün oldu böyle seninle karşılıklı yatalı, insan bir kere de yatağa kahvaltı hazırlayıp getirmez mi? -Daha uykundan uyanamadın, aklın yine de benimle maytap geçmeye çalışıyor. -Hayır yani fena mı olur? O kadar kitap okuyorsun ama hiç romantizmden kendine pay edinememişsin, yazık. -Biliyorsun bana vermezler ikinci çorbayı Firuzan.  Firuzan güldü.  -Ha verseler getireceksin yani. Hiç de demiyorsun ki ortada kahvaltı getirecek yatak mı var sanki. Hadi yürü bakalım. Firuzan'la köprü altından sahile doğru yürüdük. Çorba kuyruğuna girip çorbamızı ve bir dilim ekmeğimizi aldık. Yemek için denizin önündeki kayalıklara oturduk. Ben hızlıca bitirdim. Firuzan'ın da bitirmesini bekliyordum. O denizdeki dalgaları seyrediyordu. Ben de bir gözle dalgaları seyrediy...

4. BÖLÜM: EVSİZ FİLOZOF

 Bu genç delikanlıya karşı inanılmaz bir sempati duydum. Sokakta yeni tanıştığı bir adam için kendi hayatı hakkında bilgiler verirken hali tavrı öyle samimiydi ki. Dükkanı soymak gibi bir niyeti olmadığına inanmıştım. İnanmamak gibi bir seçeneğim yoktu. Öyle sakin, öyle kendinden emin konuşuyordu ki. Yaşına göre fazlasıyla olgundu. Bunda şaşılacak bir şey yok, hayatın şımarmasına izin vermediği çocuklar hep daha erken olgunlaşır. Adı Akın'mış. Akın'ın, Kaan'ın kardeşi olduğunu öğrenmek bana bir umut oldu. Firuzan'a daha rahat ulaşabilirim diye düşündüğüm için değil, beni yine hemen kendi aklınızca yargılamaya kalkıyorsunuz. Eğer Kaan'ın huyu suyu da aynı kardeşi gibiyse Firuzan arkadaşlık etmek için güzel insanlar bulmuş diye düşündüm. Firuzan'ın güvende ve mutlu olduğunu varsaymak bana iyi hissettiriyor. Kabul belki biraz da Firuzan'a bir adım daha yaklaştığım için mutlu olmuş olabilirim.  Akın'a Firuzan'ı tanıyıp tanımadığını sordum. Firuzan ablası...